22 Aralık 2013 Pazar

İnanılmaz Uzun Bir Aradan Sonra İnanılmaz Olaylar

Evet, başlık gerçekten çok güzel oldu. Nereden başlasam bilemiyorum. En son okul açıldığında yazmışım. O kadar çok olay gelişti ki. İlk arkadaşlık ilişkilerimi anlatayım. Kıvırcık gerçekten çok atarlı bir kız. "Atar" sözcüğünü sanki o yaratmış gibi. İşi gücü erkeklere aşık olmak, kendini yükseklerde sanarmışcasına konuşmak. Kesin şimdi bana "Bu kızın en iyi arkadaşı Kıvırcık'dı, şu anda onun arkasından konuşuyor." falan diyeceksiniz. Sanırım artık en iyi arkadaşım değil. Olayları anlatacağım. Hani SB vardı ya? D, SB ve ben üçümüz takılıyorduk. D ile küsmüştük falan. Ben D'ye Demi Lovato posteri falan verdim. Bu dayanamadı barıştı benimle. Biz yine üçümüz takılmaya başladık. Sonra aramıza Kıvırcık da katıldı. Bir ara ne oldu bilmem, SB bana D'nin çok yalan söylediğini söyledi. Tam olarak yalan değil, yalanla karışık gerçeklik. Böyle abartı falan. Babasının her sabah iki buçuk litre kola bitirdiğini söylüyor. Sanırım bu gerçek bir insan olsaydı midesi delinmişti. Annesinin altıncı hissinin çok kuvvetli olduğunu her gün en az iki kere söylüyor. Sanırım biraz da kıskanç. SB ve ben güzel resim yapıyoruz. Sanırım yetenekliyim, bilmiyorum. Ama asla bununla övünmedim. Zaten ayda bir kere bile yapmıyorum bazen. Benim için bir tutku değil. Ama D inanılmaz resim çizdiğini sanıyor. Cartoon Network'de Adventure Time çizgi filminden Jack'i falan çizmiş, bir kaç da küçük hayalet. Bir de altına imza atıyor. Sanki çalacağız. Bunun gibi bir sürü şey. Ben hep alttan alıyordum övünmesini falan, SB dayanamamış olacak ki geldi bana patladı. Bizim küçük sırrımız oldu. Alison'ın dediği gibi "Sırlar arkadaşları birlikte tutar." Allah'ım neler diyorum ben? PLL'yi özledim sanırım. Her neyse, aynen Alison'ın dediği gibi oldu. Durmadan dışlanırken bir anda D'yi dışladık sanırım. Bunu sonradan farkettim. Bir gün D geldi ve onu neden dışladığımızı sordu. SB "Yalanlarından bıktık!" diye bağırdı. Bazen ne dediğini kendi kulağı duymuyor. En sonunda D ağlamaya başladı. Ne oldu anlamadım. Kendini acındırmak için sanırım, sinirden de olabilir. Bunu görünce SB kendisi yalan uydurdu. Yok biz paintballa gidecektik, senin annen izin vermez diye çağırmadık, sana söyleyemedik falan. Haa, size söylememiştim. D'nin annesi ve babası benimle görüşmesini yasaklamış. Hatırladıkça sinirim bozuluyor. Kaç kere D bize aynı soruyu sordu, SB de yine aynı şeyi söyledi, sonra yalan uyduruverdi. Dejavu üstüne dejavu yaşadım. Şimdi asıl olaylara geliyorum. Yalnızdık, sadece ben SB ve D vardı. Ben S'nin çantasını görünce içine bakmadan duramadım tabii. Telefonunu çıkardık falan. Zaten eski bir şey böyle. Ben su şişemi çıkardım "Dökeceğim valla." dedim. SB ve D nasıl korktular görmeliydiniz. "Eski telefondur, bir şey olmaz. Olursa da haketti." diyip suyu telefona boşalttım. Tahmin ettiğim gibi bir şey olmadı. Aradan bir kaç hafta geçti. Yine yalnızdık. Onlar "Hadi çantasına bak." falan dediler. Tabii cesaretleri yok, bana söylesinler anca. İlk gözü açtım, içinden defter çıktı. Ne sizce? Günlüğü! Ben bunu aldım, zaten az yazmıştı. Fotoğraflarını çekip geri koydum. Sonra telefonumdan okumaya başladım. Nasıl desem, tipik Tumblr kızı gibi yazmış. Hala telefonumdalar. Ama Popi'yi hatırlar mısınız bilmem ona ağır bir küfür etmiş. Sonra ne oldu hatırlamıyorum, S bana çok ters davrandı sanırım. Ben de o sinirle gittim günlüğü Popi'ye gösterdim. Yaptığım feci yanlıştı biliyorum. Ama o anda aklım "Başka seçeneğin yok, hem bu sefer kazanan sen olacaksın." diyordu resmen. Popi anında okulu yaygaraya çevirdi, herkes şu ana kadarki en büyük kavga falan diyordu. Popi, okulun tüm popüler arkadaşlarına aldı gösterdi günlüğü. Ben o sırada çok mutluyum tabii. S, haketti diyorum, oh bir güzel dövecekler. Tam iki dakika sonra S'nin şu hayattaki en şanslı kız olduğunu anladım. Tam kavga çıkacağı sırada annesi geldi. Normal bir anne ne yapar? Günlüğü alıp, kızının kolundan tutup evine götürmez mi? Ne yapar siz düşünün. Ama bu öyle yapmadı, önce günlüğü aldı. Sonra da tüm okulun önünde Popi ile kavga etti. Ardından gitti öğretmene şikayet etti. Tabii Popi'yi çağırdılar hemen. O sırada okulun bir diğer popüler kızı, ona Cırtlak diyeyim, bizim yanımıza geldi. O sırada SB gülüyordu, D de sanki bir şey yapmış gibi "Başardık, başardık." diye bağırıyordu. Bu kız gerizekalı mı? Ağzımı bozacağım, sanki bir bok yaptı. Her şeyi ben yaptım zaten. Ben günlüğün fotoğraflarını çekerken bile yanımdan kaçtı. Sonra bir kız dersi bölüp üçümüzü çağırdı. Rehberliğe gittik. Yalan üstüne yalan söylendi. Popi bize çok kızdı. Şimdi daha da ayrıntıya girmeyeyim, ama sonraki gün resmen hayatımın en güzel gününden en kötüsüne geçiş yaptım. Ne olduğunu bile anlamadım. S ile Popi barışmışlar. Ayrıca Kıvırcık da yine bana durduk yere atarlanıp gitti S'nin yanına oturdu. Şeytan diyor suratına bir tane geçir. Şu ana kadar iki erkeğe aşık oldu. İkisi de popüler. Bilerek seçiyor böylelerini herhalde. Şimdi üçüncüye geçiş yaptı sanırım. Amaan, banane. Zaten bütün yaz onun aşık olmasını dinledim. Neyse lafı çok uzattım. Asıl konuya geleyim. Biz SB ile takılırken D bize salak salak bakmaya başladı. Derste sıkılıyor diye onunla mesajlaşıyorum, sanki ilkokuldayız. Ayrıca D de gitmiş bir yerden resim öğretmeni bulmuş çizdiği Jack resimlerini falan gösteriyor. Şaka mı bu? Şansına öğretmen nazik biri çıkmış, hepsine "Senin yeteneğin var. Grafik tasarlasana sen. Süper çiziyorsun." falan demiş. Bize söylediğinde çok güldük. Ayrıca biz mesajlaşırken SB gitmiş D'nin Jack'ini taklit ederek kağıda yazmış bana verdi. Herhalde ben cevap yazarken D bunu gördü. Sonra da "Benim çizimlerimle dalga geçtiğinizi biliyorum, saklamanıza gerek yok." dedi. Ben de hemen kıvırmaya çalıştım tabii. Yuttu galiba. Ama hala şüpheliyim. Şimdi size gerçekten anlatmak istediğim olaya geliyorum. Tavsiyelerinize çok ihtiyacım var ve ne diyeceğinizi gerçekten merak ediyorum. Durun bir nefes alayım, heyecanlandım galiba. Bir gün bilgisayarda takılırken Delena fotoğrafı gördüm. Çok sevindim falan. Hemen biriyle paylaşmak istedim. Lovatic olduğu için D'yi aradım "Şu anda işim var." dedi. Sesi çok garipti. "Whatsapp'tan atayım mı?" dedim. "Hayır bay." dedi. Ne olduğunu anlamadım. Aradan çok az bir zaman geçti telefon çaldı. Kim tahmin edersiniz? D'nin annesi! "Neden kızımı dışlıyorsunuz?!" diye bana afra tafra yaptı. SB'nin telefonunu istedi. Ne yapacağımı bilemedim. "Nereye yazdım hatırlamıyorum." dedim. "Sen arkadaşı değil misin?!" diye kızdı bana. Sen kim oluyorsun da bana kızıyorsun?! Hani vermeseydim telefonu. Neyse, sonra SB beni aradı. Gitmiş, "Kızınızın yalanlarından bıktım." demiş annesine. Annesi de hemen kızını savunmuş tabii başka ne yapsın? SB'ye "Annabeth'le arkadaşlık kurma. O sizin aranızı bozdu, ona kanma. S ile kızım arkadaşken de onların arasına girmişti." gibi şeyler demiş. SB ile çok sinirlendik. "D ile konuşan ölsün. Çok büyük konuştum ama..." dedi SB bana. Ama iki gün sonra D ile konuştu. SB'nin bu huyundan NEFRET EDİYORUM. Yemin ediyor, söz veriyor ama hiçbirinde durmuyor. Ayrıca yalanlardan da nefret ettiğini anladım. Bir ara beyaz bir yalan söyledim, anladı sanırım. Sınıftan çıktım, geri geldiğimde D ile konuşuyorlardı. Ruh halimi tahmin edersiniz artık. Sonra yalanımı itiraf etmedim ama düzelttim. Bu sefer bana daha sıcak davranmaya başladı. D ile daha az konuştu. Her neyse, böyle işte. Ayrıca blogumun temasını da hiç beğenmedim. Kışa girdik diye mavi olsun dedim ama çok aceleye geldi. Bir ara değiştireyim. Bu konuda pek başarılı değilim. 

Öptüm.

16 Ağustos 2013 Cuma

Şeytan Diyor Ki


Nihayet, nihayet eve varabildim. Yazlıkta olduğumuz için size uzun süre yazamadım ve bir sürü olay geçti. Hemen konuya dalış yapmak istiyorum. Geçen gün R bana mesaj attı. Anında moralim bozuldu tabii. Özetleyemeyeceğim için mesajları olduğu gibi yazacağım. Smileyleri koymayacağım; çünkü çok smiley kullanırım ve aptalca görünüyor. R de çok küfür ettiği için küfürleri sansürledim. 

R: Selam.
A: Selam.
R: Ne yapıyorsun?
A: Önemli bir şey söyleyeceksen söyle, yoksa benim işim var.
R: Önemli bir şey yok. Bay bay.
A: Bay bay.

Sonra bir daha attı:


R: Selam.
A: Selam da ben hala dizi izliyorum.
R: Lan konuşalım.
A: Olmaz, dizi çok heyecanlı.
R: Ne izliyorsun?
A: TVD. Neyse bay bay.

İşte şimdi başlıyor:

R: Bitti mi?
A: Bitti de çok işim var. Onları falan yapacağım, sonra maç var. Onu izleyeceğim. Gezmeye çıkacağız falan. Ama bir şey sormak veya öğrenmek istiyorsan hemen söyle.
R: Hacker yanımda.
A: Ee?
R: Selam söylüyormuş ve hala seni seviyormuş. Çıkma teklif ediyor.
A: Ben ona "hayır" demiştim zaten.
R: Malsın, zaten şakaydı.
A: Tamam (Burada "sdsfdfgsdfg" gülüşü yapıyorum).
R: Ergen misin?
A: Bunun ergenlikle ilgisi yok, o gülüşü samimi buluyorum.
R: Bunu sadece sen öyle düşünüyorsun. Düşmanımsın!
A: Niye?
R: S'ye yaptıkların yüzünden.
A: Önce sohbet ediyorsun, sonra düşmanım olduğunu söylüyorsun. Karar ver.
R: Ben sadece seni oynatıyorum. Hepsi bu.
A: Oynattığını mı sanıyorsun, tamam o zaman. Şunu söyleyeyim ki: Bir iyi, bir kötü olmak birini oynatmak değil; hangi yüzünü kullanacağını bilememektir.
R: Allah beyin dağıtırken sen neredeydin?
A: Valla ben oradaydım da seni göremedim.
R: Yine beynini kaybetti, yazık.
A: Şu anda laflarınla uğraşamayacağım. İstersen yarın konuşuruz. Bay bay.
R: Tamam.

Bir daha mesaj atmaz sanmıştım; ama attı:

R: Selam.
A: R, o kadar kavga ettik. Sonraki gün nasıl hemencecik "selam" yazabiliyorsun? Ben "İstersen yarın konuşuruz" cümlesini kibarlık olsun diye söylemiştim. Amacım kavga değil. Ayrıca S benimle konuşmak istiyorsa, gelip konuşsun. Okulda sesi çıkmıyor çünkü.
R: S seninle asla konuşmayacak. Ben seninle hacker hakkında konuşacaktım. Kimseyi bir daha parmağında oynatma. İyiki burada değilsin.
A: Aman konuşmasın? Ben kimseyi parmağımda oynatmadım, sen de iyi ki burada değilsin.
R: Dua et bu konuda ***.
A: Küfürlerinin arkasına sığın sen.
R: Seni anlıyorum. Laf bulamadın. Ezik.
A: Küfürlerinle sana başarılar.
R: Laf bulamadın benden aldın *** ***.
A: Son iki kelimenin senin adın olduğunun farkındasındır umarım?
R: Annen ve sana başarılar tatlım.
A: Sağol, hani senin annen de seni iyi yetiştirebilseydi. Bana değil anneme laf atıyorsun. Annen seni ne güzel yetiştirmiş.
R: Senin laflarını unutmadım. Ayrıca *** olduğun gayet ortada. Annen sana da öğretmiş, kaç senedir yapıyorsunuz?
A: Beni tanımadan konuşma lütfen. Sen benim numaramı sil, bu da son mesajımız olsun.
R: Silmem, bu burada bitmez. Telefon numaran bitti öyle düşün. Hacker ve çetesi PC'ni çökertecek. S yapmadı, ben yapacağım.
A: Bay bay. İşin gücün yok benimle uğraşmaya çalışıyorsun.
R: Göreceksin. Bay.


Sizden bu saçma ve berbat kavgayı okuduğunuz için çok çok özür dilerim. Artık Face'm de önemli değil. Telefon numaram da, PC'ye bir şey olmasın da... İçinde bir sürü fotoğraf ve video var. Yayınlarlar diye korkuyorum. Bir arkadaşım "Onlar sadece sana link gönderebilir." dedi. Sohbeti kapattım. Kimsenin gönderdiği şeylere bakmayacağım artık. Böyle çok daha iyi. Ayrıca önceki yazılarımda verdiğiniz tavsiyeler için çok teşekkür ederim. İyiki varsınız.

Not: TVD'yi nihayet bitirebildim. Sonu harikaydı. Ve Katherine'ye bayılan biri olarak, Elena'dan daha çok nefret ettim.
NotNot: Suparnatural'a başladım. Birinci sezon bitmek üzere. İlk defa o zaman güldüm.
NotNotNot:
Şu "NotNot" işini çok tuttum ben, komik ve farklı duruyor.


Öptüm.









4 Ağustos 2013 Pazar

Sınıfımız Psikopatlar Ordusu Gibi


Aklıma geldi de, ben size hiç sınıfımdan bahsetmemiştim. Bakalım neler olacak. Çünkü ilk defa başlık yazıyla çok uyumlu oldu. Sınıfımızdaki beş veya altı kişi dışında, hepsi bildiğin manyak. Önce Popi'den başlayalım. Lakap da çok güzel oldu. Popi, sınıftaki herkesle iyi geçinmeye çalışıyor; ama gizliden gizliye bazılarından nefret ediyor. Okula bu sene geldi; ama tanıdıkları da çok çıkınca birden popüler oldu. Beni sevmediğini biliyorum. Çünkü sınıfta onu takmayan kişiler arasındayım. S ile ben arkadaşken Popi S'ye bağırmıştı. Bu gerizekalı da "Bana bağırdı yaa." diye şakacıktan ağlar gibi yapmış, özür dilemişti. O bunları yaparken ben de: "Bağırdıysa bağırdı lan sanane." demiştim. Büyük ihtimalle duymuştu. Bir ara da Popi, D'ye beni göstererek: "Ben Annabeth'ten nefret ediyorum. Bak şimdi ne yapacağım!" dedi. Sonra ben arkadaşlarla konuşmaya dalmışken kolum tutup beni yere devirdi. Ben başladım gülmeye. "Hay Allah'ım manyak mısın ya?" diyerek kahkahalar attım. Sonra arkadaşlarla konuşmaya devam ettim. D bana "Sen güldükten sonra baya bir sinirlendi. Ağlamanı bekliyordu sanki." demişti. Amaan, umrumda değil. Sırf popi olmak için gizliden gizliye nefret ediyor. Direk dışa vursa ya! En sevmediğim insan tiplerinden... Popi ile ilgili bir sürü olay oldu da girmeyelim şimdi onlara, belki başka yazıda anlatırım. Bir de Rock var tabii. Çocuğun sadece iki işi var: Rock dinlemek ve benimle uğraşmak. Beni gıcık etmek için bana mal mal bakıyor. Çocukta tip de yok. Ben de başlıyorum gülmeye. Dersteyken bile beni gıcık ediyor. Of Allah'ım. D ve S'den hiç bahsetmeyeceğim zaten. A'dan da... O konuları biliyorsunuz. SB var bir de. O da Rock'la takılıyor. Tam ergen tanımlamasına uyacak bir kız. Durmadan rock dinliyor ve erkekfatmalık oynuyor diyebiliriz. Benim sevdiğim ünlülerden de nefret ediyor, o ayrı mesele tabii. Şimdi çıkmam gerek. Ayrıca hacker bana mesaj attı. Bir link attı ve beğenmemi istedi. Facebook sayfası gibi görünüyor; ama bir hacker oyunu olabilir. Bakmayacağım.

Öptüm.


26 Temmuz 2013 Cuma

Tam Bitti Derken Neden Baştan Başlamış Gibi Oluyor?

Eveet. Şu hacker olayı tam bitmiş derken dün yine karşıma çıktı. Hep benim unuttuğum zamanı bekliyorlar sanki. Size hacker olayını anlattıktan sonra hacker bana mesaj atmaya devam ediyordu. Ben bu hackerin Facebook profiline baktım. Hani açık olmayan kişiler de bazen sohbet kısmında gözükür ya? Hackerde ben gözükmüşüm. Fotoğrafını çekip "Açık olmadığı halde bile gözüküyor. Onu sevdiğimi bilgisayar bile biliyor." gibi bir şey yazmış. Ben bunu gördüm, hackere kaldırmasını söyledim. Yok abi. Soru sorup duruyor. Nihayet rahatsız olduğumu anlatınca kaldırdı. Neyse, biz S hakkında konuşmaya başladık. Bu hacker S'nin hesabını hackleyecekmiş. "Neden?" diye sorduğumda "Çok gıcık bir kız." dedi. Ben tabii biraz mutlu oldum. Sonuçta S cezasını çekecek. "R'ninkini de hackleyeceğim." dedi. Allah Allah? Neymiş, R onu arkadaşlıktan çıkarmış. "İyi." dedim. Hacklediği zaman bana vermesini teklif ettim. Kabul etti. "Bir hackleyeyim şifresini ilk sana vereceğim. Bir haftada hazır." dedi. Bundan bir hafta sonra "İki hafta sonra!" dedi. Neyse, ben bu olayları unuttum.

Dün oturmuş, tabletten TVD izliyorum. Bir baktım telefona mesaj geldi. R "Beni ara!" yazmış. Ben bunu hemen aradım.


R: Annabeth, siz hackerle sevgili misiniz?
A: Hayır, nereden çıkardın?
R: Hiiç. Sen hackere bizim hesaplarımızı hacklemesini mi söyledin?
A: Hayır tabii ki. Niye ki?
R: Hacker öyle dedi. Sen ona bizim hesaplarımızı hacklemesini söylemişsin.
A: Öyle demedim! O hesaplarınızı hackleyecekmiş. Ben de şifrenizi bana vermesini söyledim. Size kızgınmış. Sen onu arkadaşlıktan çıkartmışsın.        

R: O bizim hesabımızı hackleyemez.
A: İstese hackler.
R: Hayır, cesaret edemez. Kankayız biz onunla ayrıca. Ama örneğin, istesem ben senin hesabını hackleyebilirim.
A: Olabilir.
R: Hani hacker sohbetle ilgili bir paylaşım yapmıştı ya.
A: Evet, hatta silmesini söyledim.
R: Bana öyle anlatmadı. Onu paylaşmasını sen istemişsin.
A: Hayır, istersen konuşmamızı atayım.
R: Neyse gerek yok. Ben sadece şu hesap hackleme olayı için aramanı söylemiştim. Bay bay.


Korksam mı, bir şey mi yapsam bilemedim. Bu yazıyı yazarken hacker mesaj attı. Havadan sudan konuştuk. Konuşsam bir yana, konuşmasam bir yana. Şimdi siz "Hesabını çalsın, bir şeycik olmaz." gibi şeyler düşünüyorsunuzdur. Sonuçta Facebook'ta çok emeğim var. Sayfalar ve oyunlar bir yana, 2010'dan beri açık. O arkadaşları bir daha ekleyebileceğimi sanmıyorum. Yedek hesabım var; ama o başka tabii. Kısacası tüm olaylar üst üste geldi. Sanki R ve S bütün olayları bana hatırlatmaya çalışıyorlar. Bu ne şimdi? İntikam falan mı? Ayrıca iki gün önce D&R'dan Pretty Dirty Secret'ın orijinal kitabını aldım. Dün akşam bitti. Çok hoştu. Neyse, böyle böyle kafa dağıtmaya çalışacağım aslında. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Tavsiyelerinize ihtiyacım var.

Öptüm.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Pretty Little Liars: Kitapta Olan Olaylar


Bu etkinliği yapmadan önce Sasha Pieterse'nin yeni şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim. Çok tatlı.


#KitaptaOlanOlaylar

-Kitaplarda Spencer sonradan uyuşturucu bağımlısı oluyor.

-9. Kitapta Hanna fotoğrafçı olduğunu iddia eden bir adama açık saçık fotoğraflarını çektiriyor.

-9. Kitapta fotoğrafları çeken adam Hanna'ya şantaj yapıyor. Hanna babasından 10.000 $ çalıyor ve babasının bir çalışanını suçluyor.

-Ayrıca kitapta Lucas ve Hanna çıkıyor.

-9. Kitapta Emily'nin Isaac adlı sevgilisinden hamile kaldığını öğreniyoruz.

-9. kitapta Spencer'ın annesi Spencer'ın yaşında çocuğu olan bir adamla nişanlanıyor. Spencer üvey kardeşinden hoşlanmaya başlıyor; ama onun gay olduğunu öğreniyor.

-9. Kitapta Aria Noel Kahn'la çıkıyor.

-10. Kitapta Aria, Noel ile ayrıldığında, Ezra'ya e-mail atıyor ve buluşuyorlar.

-10. Kitapta Ezra'nın Aria hakkında bir kitap yazdığını öğreniyoruz.

-8. kitabin sonunda A olayı sonuçlanıyordu ve kızlar A'dan ve Alison'dan kurtuluyordu. Ama 9. kitapta A mesajları yeniden başlıyor, 10. kitapta da devam ediyor.

-9. kitapta kızlar A'dan kurtulduklarından emin bir şekilde Jamaica'ya tatile gidiyorlar. Tatilde Alison'a ürkütücü bir şekilde benzeyen Tabitha isimli bir kızla tanışmışlardı. Bu kızın Alison olduğunu düşünüp onu bir binadan aşağı itip, öldürüyorlar.

Her okuduğumda bir öncekinden daha da tırsıyorum. Şu anda Türkçe'ye çevrilmiş kitaplar: Sevimli Küçük Yalancılar, Kusursuz, Mükemmel, İnanılmaz, Acımasız, Tehlikeli, Kalpsiz ve Sahtekar. Bunların hepsini okudum. Martı Yayınları'ndan alabilirsiniz. Ya da bir sonraki kitap fuarını bekleyin; çünkü çoğunu oradan aldım. Ayrıca kitapta Toby ve Mona ölüyor. Mona, Spencer'la uçurumda boğuşurken ölüyor. Toby ise  Alison'ı kitapta gerçekten gözetliyor. Alison onu bir gün onları gözetlerken yakalıyor ve ona bir ders vermek istiyor. Toby o sıralarda fişeklerle ilgilendiği için Alison arkadaşlarıyla ağaçevine bir fişek ateşlemeyi planlıyor. Alison aşağı inip fişeği ateşleyecekken Toby'nin üvey kardeşi Jenna'yı taciz ettiğini görüyor bu yüzden fişeği yanlışlıkla (bilerek) Jenna'ya atıyor. (Aslında kitapta Jenna ile bu olayı planlamışlar.) Toby bunu görüp "Senin yaptığını gördüm." diyor. Alison ise şantaj yaparak "Ben de senin yaptığını gördüm." diyor, bu yüzden Toby suçu itiraf edip bir ıslahevine gönderiliyor. Alison'ın cesedi bulunduktan sonra cenazeye katılıyor ve bu olay onu bir numaralı şüpheli yapıyor. Emily'yi de erkek arkadaşı Ben'den kurtardıktan sonra arkadaş oluyorlar. Emily erkeklerden mi kızlardan mı hoşlandığına karar veremese de daha sonra sevgili oluyorlar.  Foxy gecesi Toby eski anıları hatırlıyor ve Alison hakkında ürkütücü biçimde konuşuyor. Emily bundan korkarak arabadan inip evine kaçıyor. Toby ne kadar ısrar etse ve yalvarsa da onu evine almıyor. Sabahleyin cesedi bir intihar mektubuyla birlikte bulunuyor ve suçsuz olduğu böylece ispatlanıyor. Yani bunlar spoiler değil. Olma ihtimali çok düşük. Filmin yönetmeni kitaplardan gitmeyeceğini söyledi. Bana kitaplardan çok sapıyor gibi geldi. Ayrıca hala kitaplarda olan olaylara inanamıyorum. İnşallah hemen onuncu kitap da basılır. Bu linkten bakarsanız tüm kitapları görebilirsiniz. Tık! Adlarını çevirirsek: Alison'un Sevimli Küçük Yalancıları, Sevimli Küçük Yalancılar, Kusursuz, Mükemmel, Güvenilmez, Sevimli Kirli Sırlar (ara kitap), Kötü, Katil, Kalpsiz, Aranıyor, Bükülmüş, Acımasız, Çarpıcı, Yakılan, Ezilmiş. Adları bile korkunç! Size pazartesiye kadar yazamayacağım, sadece yorum yapabilirim. Yazlığa gidiyoruz. Herkese iyi haftasonları!

Öptüm.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Al Başına Belayı!

Öncelikle size kaç gündür -haftadır- yazamadığımı biliyorum. Üşengeçliğim üstün geldi bu sefer. Zaten yazlıkta olduğumuzdan, sadece yorum yapabildim. Neyse... Hani size bir olay bahsetmiştim? İçimi falan dökmüştüm. Okumadıysanız tık. S var ya hani? Gitmiş Sivas'taki "hacker" arkadaşına beni anlatmış. Biz arkadaşken de bana anlatırdı. "Annabeth, o 8 yaşından beri hacker! Abisi öğretmiş. Tek bir hareketle bilgisayarını bile ele geçirebilir." Sonra bu biz yine kavga edip barıştıktan sonra "Eğer beni aramasaydın seni hacker arkadaşıma söyleyecektim." dedi. Ben bu olayı unuttum. Hatta R ile de konuştuk; ama S'nin hackerle bağlantıya geçemeyeceğini söyledi. Dün bu hacker bana mesaj attı. Ne zaman arkadaşlık isteğini kabul ettiğimi de hiç mi hiç hatırlamıyorum. Önüne geleni kabul edersen böyle olur Annabeth! Benimle sohbet etti bu. Ben kibar olmaya çalışıyorum haliyle. "Bilgilerini ele geçirdim." dedi. "Niye?" dedim. "Hiiç." dedi. Neyse, bu bana "Çok güzelsin." falan diyor. Beni nereden gördüğünü soruyorum. Cevap vermiyor. En sonunda saç şeklimi -düz, kıvırcık vs.- de bilemeyince "Fotoğrafın yok bende, S ve R fotoğrafını çekememişler; ama çok güzel olduğun söyleniyor." dedi. Of, şimdi ne olacak? Bu bana çıkma teklif etti falan. Ben kabul etmedim tabii. En sonunda "Teklifimi bir düşün istersen." dedi. Ben ne şanssız bir kızım? Tam da bu berbat S olayını unutmuştum. Bir de sınıfların karma olmaması var tabii. Karma olmazsa S ile aynı sınıfa düşeceğim ve bu her şeyden daha berbat! Başka okula gitmeyi düşündüm. Çünkü benim okulumun yakınında bir okul daha var. Bir kaç arkadaşım da var okulda; ama ben çok soğukkanlıyım. Soğukkanlıyım, belki cesaretliyim; ama kesinlikle ortama ayak uyduramıyorum. Dördüncü sınıfta şimdiki okuluma geldiğimde okula alışmam beşinci sınıfın sonlarında doğru olmuştu. Ne diyebilirim ki? Şanssızım işte. Anca bu kelime uygun benim için. Hala tatil havasına giremedim. Sadece voleybol kursum için evden çıkıyorum. Yoksa tatil boyunca evde durup televizyon başında uyuklayacaktım. Tabii bir de test çözmem gerek. Daha başlamadım çalışmaya. Sonra hepsi birikecek. Ben de şu sıralar PLL'yi bitirdiğim için TVD'ye başladım. İkinci sezonun ortalarındayım. Aslında bırakacaktım; ama birinci sezon finalinden sonra resmen bağımlı oldum. Katherine, ne biçim şeysin sen öyle?! Son zamanlarda ruh halim Alison gibi değil. Bildiğin Katherine. Bir de yaşadığım olaylar sağolsun, intikam duygumu da bastıramıyorum artık. Bir şu hacker olmasaydı... Ama benim de planlarım var. İnşallah düzgün gider. Arkadaşıma hacker olayını söylediğimde "Bildiğin sapık bu!" dedi. Bunlar ancak benim başıma gelir zaten. En azından siz varsınız. Bunları günlüğüme yazmaya üşeniyorum. Günlüğüme her gün ortalama bir sayfa falan yazıyorum. Hala görüştüğümüz bir kaç arkadaşım var, ailem var. Siz varsınız. Yoksa Mona gibi akıl hastanesine...

Öptüm.

18 Ocak 2013 Cuma

Pretty Little Liars: Sırları Olan Güzel Bir Kıza Asla Güvenme.

                

Türkçe’ye Sevimli Küçük Yalancılar olarak çevrilen Sara Shepard’ın bu güzel serisinde şu anda 12 tane kitap bulunmakta. Pretty Little Liars -bundan sonra kısaltmaya gidip PLL diye bahsedeceğim- içindeki gizlilikleri çok ustacak kullanan bir gizem/gençlik dizisi. Aslında dizimizin çok basit bir konusu var. 5 kişilik arkadaş grubunun lideri olan Alison DiLaurentis ani bir şekilde ortadan kaybolur. Bu olaydan bir sene sonra -kitapta bu süre aslında 3 senedir- geride kalan 4 kızımızı, yani Spencer, Emily, Hanna ve Aria mesajlar almaya başlarlar. Hem de A isimli biri tarafından. Dizi bunun üzerinden ilerliyor kısaca. Tabi bu arada dağılan grubun yeniden bir araya gelmesi, A’nın kim olduğunu öğrenme çabaları, beyin fırtınaları, aşklar, ihtiraslar ve sorular, sırlar, sorular, sırlar, sorular, sırlar... A kim? Kızlardan ne istiyor? Alison ölmedi mi? Sadece onun bildiği sırlar neden cep telefonlarına mesaj olarak geliyor? Bu A kişisi kızlarımızdan ne istiyor olabilir? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Gibi sorular kafamızı allak bullak ediyor, bize seyir zevki yüksek keyifli bir dizi sunuyor.


Alison, (Tabii ki ilk Alison'dan başlamalıydım. Gizemli, kötü ve zeki karakterler her zaman favorimdir). Zavallım bir gece evden dışarı çıktı, çıkış o çıkış. Sonra kendisinin ölüm haberini aldık. Bu kız neden favorin Annabeth diye sorarsanız size tek bir cevap veririm: Kaltak. Hem de öyle böyle değil, en katmerlisinden. Ve ben onun bu sürtük, zeki, tehditkar ve "her şeyi yaparım", "her ortama uyarım" tarzına bayılıyorum! Flashback’lerin olduğu sahneler çok ama çok keyifli. Bu kızın ayrıca 96 doğumlu biliyor musunuz? İnsanın inanası gelmiyor, çok iyi bir seçim ayrıca. Diziye cuk oturmuş, onu izleyince böyle kötülük yapmak geliyor insanın içinden.


[tumblr_lwgkuaBfhB1r4udk0%255B6%255D.gif]
Spencer, oldukça zeki ve aktif bir kız. Ablasının altında ezilmemek için, ondan daha yukarıya çıkmak adına kendini paralıyor resmen. Bana göre Hanna ile beraber kendini en çok geliştiren karakter. O eski hali neydi, aman aman. Karı olsa yüzüne bakmazsın. Ama şimdi öyle mi, ekmek arası çıtır çıtır gider. Şaka bir yana, ben Spencer’ın en çok zeki olmasını seviyorum. Zaten dizilerde de varsa eğer favorim hep zeki karakterler -Alison favorim, çünkü bonus olarak kötü- oluyor. Ayrıca olayları aydınlatmada kimse onun kadar çalışmıyor. Bir yere girilecekse o öne doğru adım atıyor, başkalarını takip etmede hep onu görüyorum. Kitapları, odaları karıştıran hep bizim Spence. Çok yükleniyorlar bu kıza, çok üzülüyorum. Yok lan, bebeğime hiçbir şey olmaz. Aman nazar değmesin, şom ağzınızı açtınız az daha birinci sezon finalinde neler oluyordu öyle? Anam anam diyeyim ben saa… (Yazar burada okuyucuyu iyice merakta bırakarak dizinin izlenmesini sağlamaya çalışıyor. Spoiler mesaj olayı filan).


Hanna - pretty-little-liars-tv-show Photo
Hanna, ya da eski adıyla Dobişko Hanna. Bu kızımız geçmişte bir hayli kiloluydu. Tatlıya, hamur işine dayanamazdı. Nasıl okulun en gözde grubunda yer alıyordu anlamam. Alison devreye giriyor burada da, onu hem kollayıp koruyor, hem de alttan alttan kilolarıyla ilgili lafları çarpıyordu. Tabii ki Hanna’nın kilolu olması ona bu lafların söylenmesini haklı kılmıyor, ama o da biraz boğazını tutsaydı yahu. Sürekli gırtlağını düşüne düşüne göbeğini buldozer kepçesine çevirmiş. Tabi bizim kız da anladı, dünyaya zayıfların hükmettiğini  o da eziklikten kurtulmak için Alison öldükten sonra çeşitli şekillerde -anladınız siz onu- kilo verdi ve bu fit görünümüne kavuştu. Bölümlerde bazen onun tatlı yiyeceklerle olan komik ve acınası bakışlarını görüyoruz bazen. Hala kendisiyle savaş halinde biri Hanna. Ayrıca dizide şu ana kadar en büyük olan olay onun başına geldi. (Yazar burada duruyor, çünkü Spoiler içermek istemiyor. Sanki Blog hiç içermeyecek ya.)


Aria, bu kızımız Alison öldükten sonra ailesiyle İzlanda’ya gidiyor. Geri dönünce liseye başlamadan önce barda bir çocukla tanışıyorlar. Sonra İngilizce dersinde bir kafasını kaldırıyor, tanıştığı çocuk karşısında "Merhaba, ben yeni öğretmeniniz Ezra Fitz." diyor. Ne hissederdiniz düşünün artık. Ama gönül ferman dinlemiyor ve fiki fikilerine devam ediyorlar. Zaten bu Aria önceki dizisinde pek bir masum, pek bir saftı. Sonra burada önce punkçı olup pembe peruklar taktı. Ama favori oyuncularımdan birisi.


Emily, ben bu kıza üzülüyorum be. Bunun başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmedi. Ayrıca bir o kadar da tatlı.




Toby, Alison olayında baş şüphelilerden biri. Daha sonra ise rolü artıyor.


Jenna, o da bir olay sonucu -bu olay önemli, diziye başlayın ve iyi kurgulanan olayı öğrenin derim- gözleri kör olmuş güzel bir kızcağız Jenna. Dörtlümüze karşı derin bir nefret duyduğunu söyleyeyim hemen. Ses tonu, sarkastik cümleleri ve planları ile Jenna resmen bir saatli bomba. Tuvalet sahnesi var ikinci sezonda, Hanna dayanamayıp tokat atıyordu Jenna’ya. Orada çok üzülmüştüm, tamam o da kötülük yapıyor ama bir sor kendi kendine bu kız hep böyle kötü müydü diye? Hanna’ya çok pis küfür etmiştim.



Bu da Ezra. İşte Aria' ın öğrencisi olduğunu fark ettiği an.













Dizinin en güzel yanı dediğim gibi gizem unsurunu müthiş derecede iyi kullanması. Dizinin heyecanına katılıp kitaplarını alayım okurum diyorsanız kesinlike alın derim. PLL çok keyifli bir dizi, izlemekten hiçbir şekilde sıkılmıyorum ben. Umarım bu yazı da gaz verici bir unsur olur ve siz de başlarsınız. Tek istediğim, keyif almanız.



Başlamadığın her saniye neler kaçırdığını bilsen, kendini öldürürdün...
-A(nnabeth)
(Diziye ayak uydurarak bitirmeliydim tabii ki de…)

%70 Kaynakça